Emrullah Alp*
Bir bitiş için giriş cümlesi.
Tüm anlar beni alıp Salih Bolat’la Bahariye’den Moda’ya yürütüyor.
Artık gelenek haline getirdiğimiz Moda buluşmaları. Tekrar Cenk Kolçak, ben ve Salih Hoca İdea’da oturuyoruz. Bira söylüyor bizimkiler, ben çay diyorum, demli, bir de tatlı. Sonra yeni şiirler, yeni açılan çiçekler, yeni haberler. Ülkenin vah hali, yıkılası iktidar, kör gözler…
Kimlerle oturmadık ki o masada. Şairlerin buluşma yeri olurdu bazen masamız, kimi günler sessizce oturma günü. Uzaktan geçen gemileri, ağaçları, kuşları izliyor “Gençler bir gün” diye başlayan öyküler dinliyorduk Salih Hoca’dan.
Sanı kitabım çıkmamıştı şimdi, şiirden birkaç dize okuyorum Salih Hoca’ya, onun konutundayız. Ağacının üstünde kuşlar olan bir pencere, dört tarafı kitaplarla kaplı masa, bir bilgisayar, çok defter. “Benim de yeni belgemde Zan diye bir şiir var. Ben de onu okuyayım sana” diye odasına götürüyor beni. Sonra bir şiir daha, bir şiir daha… Bir o heyecanlanıyor bir ben, nasıl memnunuz, işte yazıyorum, işte hatırlıyorum, memnunuz. Şiirden memnunuz.
Başka adreslerde, diğer etkinliklerde de yan yanaydık daima. Bazen masalarımız farklı olurdu da bir mazeret yaratır “Şu sandalyeyi sizin masaya çekin ben gelip birazdan oturacağım” kederi, sessiz ve bâtın zımnî gülerdik birlikte. Birlikteyken daima gülerdik.
Rüya Zamanı kitabı çıkalı birkaç gün olmuştu. Eğitim verdiği üniversite bana yakındı. Konutuna dönerken uzun yolda sıkılmasın diye metrobüste eşlik etmiştim ona. Kitap hakkında o kadar hoş bir sohbet etmiştik ki “Hemen seninle bir söyleşi hazırlayalım da bunları orada konuşalım” dedi. Ayarladık, konuştuk, 2019’du Aralık’tı, en uzun geceydi, uzun uzun şiirini konuştuk.
Birlikte içilen kahveler, yapılan uzun sohbetler, girdikçe derinleşen anılar… Tartışmalar, susmalar, sürdürmeler. Ve bir de yeşil fasulye yapmanın inceliklerine dahi vermiş olduğu tanım. Hepsi aklımda.
Son iletileşme:
-Hocam merhaba, dün masada bana bir çiçek vermiştiniz hala çok hoş kokuyor, ismi neydi sanki?
-Merhaba, mine çiçeği…
Edebiyat dünyası çok büyük bir şair kaybetti, şiiri bilen bir hoca kaybetti. Felsefeciler ince anlatıcısını, sinemacılar bir gözü kaybetti. Kadıköy konuğunu, sokakları bir flanörünü kaybetti. Moda bankları, caddeler, Bahariye, kediler, köpekler, kahveciler, antikacılar, nergisler, mimozalar, sardunyalar, çitlembik ve karabiber ağacı, çiçekler, çiçekler, çiçekler Salih Bolat’ını kaybetti. Ben dostumu, arkadaşımı, abimi, kaybettim.
Salih Abi, biz Cenk’le dün meskenine geldik, sen yoktun. Çıktık, sen yoktun.
Bahariyede bir afişin vardı.
Biz bir afişin önündeyiz.
Ama sen gidiyorsun.
*Şair